Yaratabildiğin Anlam Kadar Başarılısın: Özgür Bolat
Dünyanın en zor ve favori okullarını bitiriyor. Aldığı eğitimlerin onda birini başkası alsa havasından geçilmez. Ona yetmiyor, daha da okuyor. Röportajımızı yaptığımız günlerde doçentlik tezini yazıyordu. Eğitim Bilimci, akademisyen ve yazar olan Dr Özgür Bolat ilişkilere, eğitime, hayata farklı açılardan bakıyor ve adeta hap formüller sunuyor. Televizyon programlarının en çok aranan ismi. Kendisini yakaladım ve artık bırakmam.
Okuduğu Boğaziçi, Harvard, Cambridge Üniversitelerinin yanında, 2007 yılında Yeni Zelenda’da yapılan uluslararası konferansta aldığı yılın ‘En İyi Araştırmacısı’ ödülü yaptıkları çalışmalarının yanında sadece detay kalıyorlar.
Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler’de hayata bambaşka perspektiften bakmamıza yardımcı olacak konuğum Özgür Bolat ile tadı damağımızda kalan bir sohbet gerçekleştirdik.
KENDİN OLABİLMEK BAŞARIDIR!
*Özgür Bey eğitim alanında oldukça başarılı işler yapıyorsunuz. Öncelikle başarı kavramını size sormak isterim. Başarı sizce nedir?
ÖZGÜR BOLAT- Ben başarıyı dört seviyede tanımlıyorum. En alt seviyede kendinden kaçabildiği ölçüde kendini başarılı görenler var. Bunlar zevk odaklı, yaşam süren insanlar. Yani hayatla oyalanıyorlar. Oyalanmayı başarı olarak görüyorlar. Bir üst seviyede kazanmak ve sahip olmak var. Bu insanlar, ne kadar çok kazanırlarsa, ne kadar çok şeye sahip olurlarsa o kadar ‘çok başarılıyım’ diyorlar. Bu ikisi sıkıntılı bakış açıları çünkü sonu yok; kazandıkça daha çok kazanma isteği artıyor ve kaygılı bir yaşam sürüyorlar... Bunlar dış kaynaklı yaşayanlar.
Bir üste çıktığımızda, başarıyı etki yaratmak olarak görüyor. Yani ‘ne kadar çok insan hayatına dokunduysam o kadar başarılıyım’ diyor.
Bir üst seviyede de ‘bütünlük’ var. Yani ‘ben kendim olarak var olabiliyor muyum bu hayatta?’ Doğan hocanın (Doğan Cüceloğlu) dediği gibi ‘hayatta ki en büyük başarım kendim olarak var olabilmektir’. En büyük başarı budur.
*Çok iyi bir eğitim hayatınız oldu. Bugün durduğunuz yerden bakınca eğitimle başarıyı yan yana koyabiliyor musunuz?
ÖB- Eğer başarıyı bahsettiğim gibi üçüncü dördüncü seviyede tanımlarsak eğitime çok da ihtiyacımız yok. Siz kendinizi ve güçlü yanlarınız biliyorsanız, tutkunuzu keşfettiyseniz, bunu geliştirme yollarını biliyorsanız, bu durumda üniversitelere daha az ihtiyaç olacaktır. Ne kadar anlam yaratabiliyorsanız, o kadar başarılısınızdır.
Ben artık şuna inanıyorum: üçüncü dördüncü seviyeye yükselerek anlam ve değer odaklı olunduğunda ki zaten çağımızda kendinizi istediğiniz şekilde geliştirebiliyorsunuz. Bunu da şöyle ispatlayabiliriz: bir tane çocuk düşünün. Üniversiteden yüksek ortalama ile mezun oldu. Bu kişinin hiç iş deneyimi yok, hiç bir hobisi yok. Diğer çocuk da iş başvurusunda bulunuyor: bir sürü ülke gezmiş, stajlar yapmış, her yaz çalışmış... Siz ikinci çocuğu işe alırsınız.
SAĞLIKLI ÇOCUK YETİŞTİRMENİN ÜÇ ALTIN KURALI
*Sağlıklı bir çocuk nasıl yetiştirilmeli? Nelerden sakınmalıyız?
ÖB- Anne babanın üç tane görevi var: birinci ve en önemli görevi: Koşulsuz sevgi vermek. Eğer çocuk kendisi olduğu için değerli hissediyorsa, bu en önemli ruh haline sahip demektir çünkü ‘ben her türlü seviliyorum’ diyor. Zaten her türlü sevildiğine inan insan, hayatta da kendini güvende hisseder, insanların sevgisine güvenir. Bu da hayata güvenli bağlarla bağlanmasını sağlar.
Bunu bozan mekanizmalar neler: Küsmek, karşılaştırmak, utandırmak, suçlamak, korkutmak, zorla yemek yedirmek, duygu sömürüsü (beni üzüyorsun gibi...) etiketlemek, fedakarlıklarımızı ona karşı kullanmak... Bunların hepsi bu mekanizmayı bozan etkenler çünkü çocuk diyor ki ‘ben, ben olduğum için sevilmiyorum’
Birinci adım: Koşulsuz sevgi.
Anne babanın ikinci görevi: Çocuğa yetkinlik, yeterlilik kazandırmak.
Burada da anne-babanın hataları oluyor: Yargıyı çok kullanıyor. Çocuk bir şey yapamadığında eleştiriyor, yaptığında övüyor. Övgü de eleştiri de yargıdır. Ya çok fazla müdahale ediyor ya da çok fazla kontrol ediyor. İşte bu durumlarda çocuk kendisini yetersiz görüyor. Bu durumda çocuk sağlıklı bir ruh haline sahip olmaz, kendini yetersiz hisseder.
Üçüncü görevi: Özerklik. Çocuğun kendi kararlarını vermesine izin vermek. Alacağı karar çocuğun yaşının üzerindeyse, tabi ki anne-baba olarak karar verebiliriz ama yaşına uygun kararları onun adına verdiğimizde çocuk diyor ki ‘benim seçme özgürlüğüm yok’ diyor. Seçme özgürlüğü olmayan kişinin de özgüveni düşük oluyor.
Üç koşul: Koşulsuz sevgi, yeterlilik hissi ve özerklik.
*Günümüzde çok mercek altındayız bu ne kadar doğru?
ÖB- Bence doğru değil. Riski şu: bir şeyi çok fazla incelemek ne demek? Onu olduğun gibi kabul etmiyorsun demek. Bazı şeyler bence olduğu gibi kabul edilirse zaten ortadan kalkmış oluyor. Düşünsenize denize baktığımızda ‘Keşke rengi biraz daha koyu olsaydı!’ demiyoruz. Olduğu gibi kabul ediyoruz. Bu anlamda böyle bir riski var. Güzel anlamda da bir şeyi kabullenmediğiniz, adını koymadığınız sürece onu geliştirmen de zor oluyor. Onun içinde bazen bazı şeylerin adını koyduğumuzda bu bize kontrol hissi veriyor ve gelişim olanağı sağlıyor. Öbür taraftan da riskini biraz önce bahsettim... Doğrusu bazı şeylerin olduğu gibi kabullenilmesi, bazı şeylerin de değiştirilebileceğine inancın olduğunda onu incelemek, farkındalığımızı arttırır diye düşünüyorum.
ÇOCUĞUNLA ARANDA GÜVEN OLMALI
*Bizler genelde evlatlarımız pamuklara sararak yetiştiriyoruz. Hayatın gerçekleri çok başka…Nerede hata yapılıyor?
ÖB- Çocuğun havuza düşmesinden korkuyoruz, bundan dolayı da havuzun etrafını çitle çevreliyoruz. Bu çocuklar hayatlarının sorumluluklarını almak istemiyorlar, büyümek istemiyorlar, çocuk kalıyorlar. Zaten seslerinden de anlıyorsunuz. Hayatlarındaki problemlerle baş edemiyorlar, problemlerden kaçıyorlar. Havuzun etrafını çitle örmek yerine çocuğa yüzmeyi öğretmek lazım. Güvenli alanda çocuğa yüzmeyi öğrettiğiniz anda çocuk: ‘ben hayatımda bir zorlukla karşılaştığımda bunu çözebilirim’ diyor. Peki, zorluluklarla baş edemeyeceği bir durum çıkarsa ne olacak? O zaman devreye çocuğumuzla kurduğumuz güven ilişkisi devreye giriyor.. Eğer çocukla aramızda güven ilişkisi yoksa o zaman çocuk başı derde girdiğinde bize danışmıyor, danışamıyor çünkü korkuyor.
Çocuğa yüzmeyi öğrettik, güven ilişkisini de kurduk böylece çocuk: ‘ben yüzemeyeceğimi anladığım yerlerde de annemden babamdan destek alırım’ diyor. Böylece hem yetkinlik kazandırıyoruz hem de güven ilişkisini kuruyoruz.
BİZİM İŞİMİZ KENDİMİZLE
*Çok güzel söylediniz de ebeveynlerin daha kendilerine güvenleri yokken, kendilerini tanımıyorlarken çocuklarına tüm bunları sağlıklı bir şekilde nasıl sunabilirler?
ÖB- Ben her zaman şunu söylerim: Çocuk yetiştirmek kendini yetiştirmektir. Eğer çocukla aramızda bir sorun varsa bu bizim yansımamızdır. Bizdeki bir yaranın yansımasıdır. Örneğin biz bir hata yaptığımızda kendimizi yargılıyorsak çocuğu da yargılarız. İç çocuğumuzu öldürdüysek çocuğumuzla oynayamayız. Çocuk oyun oynamak istediğinde ve ebeveyn oyun oynamadığında ‘yorgunum ondan oynamadım’ diyor; aslında iç çocuğu neşeli olmadığı için oynamıyor. Aslında kendimize döner ve yaralarımızı görürsek iyileştirirsek her şey daha sağlıklı ilerler. Yani aslında bizim işimiz çocukla değil kendimizle!
*Özgür Bey sizi yakalamak çok zor oldu, neler yapıyorsunuz?
ÖB- Evet oldukça yoğunum. Hem araştırmalar, hem seminerler, hem projeler hem Parentwiser uygulamam zaman alıyor.
*Çok mu çalışkansınız, disiplinli misiniz?
ÖB- Planlı ve odaklı çalışırım
* Sizi kendi haline mi bırakan yoksa destekleyen mi bir aile yapınız vardı?
ÖB- Çok desteklerlerdi. Babam kültürlüydü. Eğitime önem veren bir ailede yetiştim.
*Aslında bu kadar eğitim odağından gelip başarıyı eğitime bağlamamanız ilginç!
ÖB- Evet çünkü düşünceleriniz değişiyor, başarı tanımını değişiyor ve dünya değişiyor. Diploma teorisi vardır. Ben Harvard’lı olduğum için işe alınmıyorum, Harvard beni seçtiği yani seçilmiş olduğum için beni seçiyorlar. Artık günümüzde o kadar çok üniversite var ki diploma teorisinin pek bir geçerliliği yok. Google bugün açıkladı ‘iş başvurularında artık eğitim durumunu istemeyeceğiz’ diye. ‘Ne yapabiliyorsun? Becerin ne?’ diye soruyorlar.
*Yeni nesli nasıl görüyorsunuz?
ÖB- Bütün olarak değerlendirmek çok zor. Çok iyi, çok daha bilinçli bir gençliği de görüyorum
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
- Çok yoğun, hiç durmuyor
- Bu kadar yoğun olmasına rağmen nezaketinden bir şey eksilmemiş, bilakis çok saygılı
- Esprili olduğunu iddia ediyor ama tüm sorularımı bütün ciddiyetiyle cevapladı
- Ama ne zaman sohbetimiz bitti, rahatladı, esprili yanını gördüm!
- Kimsenin fark etmediği detayları fark ediyor
İkili Seçeneklerden (pembe olan kısımlar konuğun tercih ettikleri)
Yürüyüş Koşu
Susmak Konuşmak
Dans Etmek-Oturmak dans etmek (Bu arada ben dansçıyım. 13 sene folklor oynadım -teke yöresi- iki sene de hip hop yaptım.)
Klasik Modern -
Politik Dobra
Samimi - Mesafeli İkisi de
Uykusuz Uykucu
Heyecanlı Sakin
Dergi Kitap
Doğa Konfor
Yağmur Güneş
Çay Kahve
Ot Et
Rahat Disiplinli
Affetmez Unutur
Tatlı Tuzlu
İtalyan Yemeği - Çin Yemeği İkisi de
Şarap -Rakı İkisi de değil
Esprili - Ciddi İkisi de