MUTLU KADIN, GÜÇLÜDÜR
*Tam bir beyefendisiniz ve kadınlarla ilgili yazdığınız çok değerli eserleriniz var. Çok gülen kadınların farklı algılandığı toplumlara nasıl bakıyorsunuz?
KK- Ünlü mizah ustası Bergson ‘Gülmek mutluluk belirtisidir.’ demiş. Ben de ‘Kadınlar Hep Gülmeli’ diye bir oyun yazıp sahneye koymuştum. Sevgili Ayşen Gruda ve sekiz kadın oyuncunun rol aldığı bu oyunda kadınlarımızın gülmesini engelleyen, yaşamlarını mutsuz eden pek çok şeyi kıyasıya eleştirmiştik ve de erkekleri iğneleyerek seyirciye kahkahalar attırmıştık.
Kadınların rahatça gülebilmesi için öncelikle mutlu olması gerekir. Kocasıyla, sevgilisiyle, aile bireyleriyle giderek, çalışsın çalışmasın, maddi durumuyla; çalışıyorsa iş yaşamındaki pozisyonu ve ilişkileriyle ve de sağlığıyla iyi durumda olan kadın mutlu sayılabilir.
Mutlu kadın aynı zamanda güçlü kadındır. Dirençlidir. Genelde bilinçlidir ve de özgüveni gelişmiştir. Onun toplum içinde gülmesi, kahkaha atması bu saydığımız tüm özelliklerini ayna gibi yansıtmasıdır ki; bu da tutucu, bağnaz erkek çoğunluğunun hiç işine gelmez!..
Çünkü onlar gülmesi bir yana, kadının konuşmasını, fikrini söylemesini bile kabul edemeyecek ilkel bir yapıya sahiptirler.
*Müjdat Gezenle Güldürü Üretim merkezi ne güzel fikirmiş…neler yapılıyordu?
KK- Müjdat (Gezen) önerimi kabul edince GÜM’ü kurduk ve Aziz Nesin, Sadık Şendil, Ümit Yaşar Oğuzcan, Altan Erbulak, Ahmet Üstel, Giray Elmalı gibi ustalarla ve de Cihan Demirci, Kemal Can, Haslet Soyöz, Öznur Kalender ve daha bir çok genç çizerlerle üretime başladık. Dört yıldan fazla bir süreçte Hürriyet, Milliyet, Güneş gibi gazetelere günlük mizah sayfası yapıp dergiler çıkarttık. ‘Beyoğlu- Beyoğlu, oyununun bir bölümünü ekiple yazdım. Müjdat’la da ikimiz ‘Artiz Mektebi’ diye bir oyun yazıp oynattık. GÜM (Güldürü Üretim Merkezi) mizahçıların birlikte güç oluşturması açısından örnek bir oluşumdu.
DEVEKUŞU KABARE’NİN SIRRI O DÖNEM POLİTİKACILARIN HOŞGÖRÜLÜ OLMASIDIR
*Devekuşu Kabare’de bir çok oyununuz olduğunu biliyoruz. Uzunca bir döneme damga vurmuş oyunların sırrı sizce nedir?
KK- Bunun sırrı, o dönemdeki hükümetlerin mizaha karşı hoşgörülü olmasıdır, kesinlikle. Benim oyunlarıma Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, üst düzey bürokratlar gelir, kendilerine yapılan eleştirileri gülerek izler, sonra da oyuncuları tebrik edip giderlerdi... Şimdikilerin yaklaşımını düşününce absürd bir masal gibi geliyor... Şunu da ekleyeyim, karikatürcülerimizin mahkemelerde süründüğü (Öznur Kalender- Cihan Demirci- Nuri Kurtcebe) ve hapse atıldığı (Musa Kart) bir dönemdeyiz.
Oysa, Turgut Özal’ın kendisini eleştiren karikatürlerin orijinallerini toplayıp evinde sergilediğini biliyoruz.
*Yeni dönem mizah anlayışı yeni nesille, şartların ve yeni dünya kavramların değişmesi ile birlikte farklı hale geldi. Dönemler arasındaki bu değişimi nasıl görüyorsunuz? 30-40 yıl öncesi mizahı ile günümüz mizahın olumlu ve olumsuz yanlarını irdelemeniz rica etsem?
KK-Yaşam sürekli değişim içerir. Bu, kuşkusuz mizahı da etkiler. İnsanların gülme anlayışları ve kullandıkları sözcükler deyimler, zamanla değişebilir çünkü yıllar içinde kişilerin, toplumların, eğitim düzeyi, teknolojik bilgisi, sosyal ilişkileri, yaşam koşulları ve önemsediği sorunları da değişir.
Ama... Çağdaşlaşamayan ülkelerde kaç yıl geçerse geçsin kimi sorunlar değişmez; özgürlük gibi; adaletsizlik, eşitsizlik, eğitimsizlik geçinememezlik gibi... Baştan da söyledim, mizahçı, her dönemde kendi tercihine göre güldürür!..
DİZİLERDE İÇERİK KALİTESİNE OLUMLU BAKMAK ZOR
*Dizi furyasında kalite sizce nasıl sağlanır?
KK- Televizyon dizileri günümüzde yerli seyirci için ya da yabancı ülkelere satmak amacıyla yapılıyor. Ayrıca, yabancı yapımları alıp Türk dizisi(!) yapanlar da var ekranlarda. Bu nedenle, teknik kaliteye değil ama içerik kalitesine olumlu bakmak zor.
*Bir çok sektörde iş yapmış sonradan yazı ve mizahla tanışmışsınız. Bu kadar işi tecrübe etmiş biri olarak ticaret yapmak mı, sanatla uğraşmak mı daha zor?
KK- Bu sorunuzun yanıtı kolay. Ticaret para için, sanat yaşamı sürdürerek paranın dışında, elbette sanatı da sürdürebilmek için yapılır.
*Gençliğimizin hafızalarında yer etmiş ve zarafetle sunulmuş hikayeleriniz, dizilerinizle dolu anılarımız…mesela Perihan Abla…bir ara gündeme gelir gibi oldu. İstenirse tekrar yazmak ister misiniz?
KK- ‘Perihan Abla’ neredeyse kırk yıl önce yazdığım bir dizi. Oradaki sevgi, saygı, dayanışmayı, hoşgörüyü, insan ilişkilerindeki güzellikleri bu gün yeniden yazsam bile böyle bir Türkiye’de yaşadığımıza seyirciyi inandırmam olanaksızdır artık.
*Sizi en çok mutlu eden başarınız nedir?
KK- Metin Akpınar’ın ilk 20 sayfasını okuyup ‘Bu oyunu üç gün oynarız, fiyasko olur ya da üç yıl oynarız’ dediği ‘İnsanlığın Lüzumu Yok’ isimli oyunumun Devekuşu’nun tarihinde üç yıl oynanan tek oyun olması.
DOLANDIRICILIKLA İLGİLİ YAŞADIĞI BİR ANI
*Bizi de okurken güldürecek bir anınızdan bahsedebilir misiniz lütfen?
KK- Yazarlar, oyuncular gibi yüzleriyle tanınmazlar genelde, isimleriyle bilinirler. Bir tarihte dolandırıcılar benmişim gibi sağa sola telefon edip, güya birisine yardım için para toplamaya başlamışlar. Arkadaşlarım bunların telefonunu buldu, ben de arayıp, para göndereceğimi fakat Kandemir Bey’le konuşmak istediğimi söyledim!.. Bana gayet pişkince ‘Şimdi buradaydı ama yemeğe çıktı’ dediler...
Neyse, sonunda bunlar yakalandı. Bakırköy Adliyesindeki duruşmada hakim bana sordu:
- Peki , siz bunlarla hiç görüşmediniz mi?..
- Bir kere aradım ama Hakim Bey, ben meğerse yemeğe çıkmışım!.. deyince hakim ve salondaki izleyenler kahkahayı bastı. Adamları da içeri attılar.
*Çok tatlı Düşündüğünüz, hayata geçirmeyi planladığınız bir projeniz var mı?
KK- Elli yıldır oynanan 26 tane oyunumdaki skeçlerden bir derleme yapıp oynatmayı çok istiyorum.