Kızılderili Atı Gibiyim: Kerem Görsev
Bazı röportajlar kuş gibi hafif geçiyor. Zorlamadan, zamanında, rahat…’Ben bir Kızılderili atı gibiyim’ diyen, özgürlüğünün her şeyden önemli olduğunu ve hayatı olan müziğinin bu özgürlükten ve gerçek yaşadıklarından beslendiğini söyleyen dünyanın tanıdığı, cazın dahi ismi Kerem Görsev ile sohbetimi gerçekleştirdim.
Bir insan ancak işi ile aşk yaşıyorsa o iş sınırları aşabiliyor. Kerem Görsev röportaj sırasında ard arda sıraladığı dünya çapında onlarca cazcının ismi, konserler, albümler, projeler ile sevdiğim ama derya gibi derin bu alemin içinde kaybolmamak için her bir cümlesini pür dikkat dinledim. Ben dinlerken yoruldum ama O hiç bitmeyen enerjisi ile daha yapacaklarından bahsetti.
Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetlerde cazın müthiş ismi Kerem Görsev ile yaptığımız dolu dolu sohbetten müzik, aşk, özgürlük ve adanmışlığı okuyabilir ve belki de payımıza düşen ilham pırıltısını hayatımıza katabiliriz…
SANATA DÜŞKÜN AİLE
*Kerem Bey 6 yaşında müzik hayatına başlıyorsunuz. Bu kadar küçük bir yaşta yetenek nasıl kendini belli ediyor da ailenizin desteği ile müzik hayatınıza giriyorsunuz?
KEREM GÖRSEV- Babamın binlerce bant makarası ve plağı vardı. Ağır Rus klasikleri, Beethoven Cerkovski… Babam rahmetli olunca 10.000 adete yakın plak ve bant makara arşivini Eskişehir Anadolu Üniversitesi Konservatuarına bağışladı. Ben annemin karnındayken bile babam hep klasikleri dinlermiş. Amcam piyano çalardı. Dayım akademide ressamdı, keman çalardı. Teyzem Türkiye’de Fransız filolojisinde okuyan 60’lı yılların enteresan kadınlarındandı. Teyzem ben de daha küçükken, o dönem Johnny Holidays, Silvie Vartan, Beatles gibi sanatçıların parçalarını mandolinle çalıyor, ben de bu parçalarda ritim tutup, melodileri doğru söylermiş. 67 yılında beni konservatuar imtihanına soktular. İmtihanı kazanıyorum. Hem ilkokula gidiyordum, hem de öğleden sonraları belediye konservatuarına gidiyordum. 72 yılında İstanbul Devlet Konservatuarı açıldı. Oraya geçtim. 79’a kadar orada okudum. Abim de o dönem akademideydi. Bill Evans’ın plaktan kasete çekilmiş parçalarını bana verirlerdi. Bu cihaz beni çok heyecanlandırdı ve ergenlik yıllarıma denk gelen bu dönemde konservatuar hayatımı bıraktım.
KIZILDERİLİ ATI GİBİYİM!
*Ne istediğini biliyorsan belki de bir yola girebilmek için bazen bırakmayı bilmek gerekiyor!
KG- Ben hayatımda hiç sınıfta kalmadım. Müziği daha çok sevdiğim ve inandığım işi yaptığım için geceleri rahat uyuyorum. Ben istemediğim hiçbir mekanda, istemediğim bir repertuarla, istemediğim müzisyenlerle hiçbir zaman çalmadım. Para bana hiçbir zaman müzik çaldırmadı. 21 albümüm var. Hepsine ben kendim karar verdim. Prodüktörlüğünü kendim yaptım. Ben Kızılderili atı gibiyim! Üstüme gem takıp, eyer koyamazsın. Bineceksen kilimini koyacaksın, yelemden tutacaksın… İşte o zaman daha güzel yürüyeceğiz. Bana müziğimde istemediğim hiçbir şeyi kimse yaptıramaz!
*Caz yapmaya karar verdiğiniz yıllarda eminim kitlesi çok daha azdı. Size göre bu bir Don Kişot’luk değil mi? Arada pişman olduğunuz zamanlar oldu mu?
KG- Hiç öyle bir sıkıntım olmadı. Cazda öyle tarzları var ki insanlara dinletirseniz mürit kazanırsınız. Öyle bir şeydir ki caz hayal kurdurma mekanizmasıdır. Siz bir şey çalarken insanlara hayal kurdurabiliyorsanız, o insanlarda o müziği takip ederler. Hayal kurdurabilmeniz için de gerçek bir hikayeden beslenen bir müzik çalmanız lazım. Gerçek hikayesi ve gerçek kahramanı olan caz müziğinde benim felsefem şu: yaşanmışların hikayelerini notaya dökebiliyorum. Bu hikayeler bir olay da olabiliyor, kadınla olan ilişkilerim de olabiliyor ki onlara çok parçalar yazdım; köpeklerim, hayvanlarım, onlar benim arkadaşlarım; onlara da yazdım… Kızıma yazdım, tabiat olaylarına yazdım…Denizlerde yazdığım parçalar da var.
*Size her şey müzik yapmak için araç. Amaç müzik olduktan sonra....
KG- Bir şey size gelir, kapınızı çalar. Siz de onu değerlendirirseniz. Her zaman yanınızda bir kaleminizin, nota kağıdınızın olması lazım. Öyle bilgisayarla falan müzik yazılmaz!
*Bilgisayar başında yapılan müzikleri sıcak bakmıyor musunuz?
KG- İlgilenmiyorum hiç… Bazen trendler olur. Bütün dünya ona üşüşür. Sonra modası geçer, yuvaya dönülür ama o zaman da iş işten geçmiş olur! Çok değişik müzikler içine girerseniz kimliğinizi, ruhunuzu, duruşunuzu kaybedersiniz. Güvenilirliğiniz kalmaz. Ben akustik müziği seviyorum. Kontrbas, davul, piyano %95 bu tarzdayım; %5’te vokalli projelerim var.
DÜNYA ÇAPINDA PRODÜKSÜYONLARA İMZA ATIYOR
*Müziğiniz uluslararası platformda ve ölçekte. Nasıl gerçekleşti tüm bu süreç?
KG- Ben sadece müzik yapıyorum. Uluslararası ölçekte dediğiniz prodüksiyonlarım hakikaten hayal etmesi zor prodüksiyonlardır.
İlk albümümü 94’te yaptım. Sonra 97’de Amerika’ya gittim. Şimdi Grammy’li olan adamlarla albüm yaptık. Sonra çocukluğumun hayalleri dönüp dolaşıp bana gelmeye başladı: Bill Evans’ı, Claus Ogerman’ı çok severim. Ben hep kendi istediklerimi ve kendi müziklerimi çaldım. Öteki türlüsü olmuyor, yapamıyorum…Kendimi anlatamıyorum. Yaylılarla çalmak istedim. 99 yılında Saint Petersburg’da, Saint Petersburg Filarmoni ile çaldık. Çok mutlu olduğum konserlerdi. 20 tane Grammy’si olan Alan Broadbent ile tanıştım. Ernie Watts Quartet West’e yazdım: ‘siz de çalmak istiyorum’ dedim. Bana inandılar. Londra Filarmoni Orkestrası’na gittik. 2010 yılında Abbey Road’la Londra Filarmoniyle beraber benim bestelerimi çaldık. Bill Evans benim mentörümdür. Dünyadaki sevdiğim en büyük piyanisttir. Kendisinin 89 albümü var. 16 Eylül 1980 yılında öldü. Kendisiyle hiç karşılaşmadım ama onunla doğup, onunla büyüdüm. Ona bir albüm yaptım. Daha sonra belgesel çıktık: ‘To Be Evans’ diye…
Alan Broadbent ile Ernie Watts turneler yaptık. Çok mutluydum. Sonra Bill Evans’a bir albüm yaptım. Alan’a ‘besteleri yazar mısın?’ diye sordum. O da dünyanın en büyük Evans fanatiklerinden biridir. ‘Ben ona hayranım zaten senin de armonilerin onu çok andırıyor… Bu yüzden seninle bu kadar çok anlaşıyoruz!’ dedi. The Evans’ı yazdık. Prag’a gittik. 44 yılında nazilerin işgal ettiği bir balo salonunu stüdyoya çevirmişler. Orada kayıt yaptık. İngiliz bir sound engineering (ses mühendisi) vardı. Keyfimiz çok yerinde, turneler yapıyoruz! Doğuda, Rusya’da çaldık. Orta Avrupa’ya geldik. Prag Filarmoni, Londra Filormani ile yaptım. ‘Bill Evans’ın son davulcusu Joe LaBarbera ile birlikte yapmak istiyorum’ dedim ve Los Angeles Filarmoni ile United Records’ta albümümü yaptım.
*Müthiş çalışmalar bunlar! Sizin bir de televizyonculuk deneyiminiz oldu. Yine öyle bir teklif gelse yapar mısınız?
KG- Şartlarıma uyan bir şey olursa yaparım.
*Caz barı işletmeciliği yaptınız, yine yapmaz mısınız?
KG- Bir daha hayatta yapmam ticaret bana göre değil yapamıyorum
*Müzisyenlerden eskilerle görüştüğünüz var mı?
KG- Alan Broadbent daha geçenlerde yazıştım. Yedi tane bestemi yolladım. Yedisine de yeni aranjman yaptı. Hepsi evde hazır. Bu sefer New York Filarmoni istiyorum. Yazışıyorum. 200 bin dolar gibi bir bütçe çıkardılar.
‘GAZOZUN GAZI KAÇMAMALI’
*Kerem Bey bir müzisyen olarak sizin için en kıymetli süreç hangisi?: ilhamın geldiği an mı? kayıt aşaması mı? dinleyiciyle buluştuğu an mı?
KG- Plağımı dinlemiş, konserime gelmiş bir dinleyici beni çok mutlu eder. Hayatta insan daha ne ister ki? Ben sadece mental olarak bana yük olunmasını istemem. Bu olduğu zaman benim sinir sistemim altüst oluyor ve yaratıcılığımı kaybediyorum. Yaratıcılığımı kaybettiğim an istersen deliler gibi aşık olayım, ‘gazozun gazı kaçtı’ diye bir lafım var benim! Her şeyimi alır giderim!
*Kızınız var, o müzik alanını istemedi mi?
KG- Kızım başarılı bir çocuk. Konservatuara da gitti. Üç sene piyano bölümündeydi. Çok iyi kulağı var ama kendisi müzisyen olmak istemedi. Ben de ‘sen bilirsin’ dedim. Ben hiç kimseye karışamam. Allah herkese akıl fikir vermiş sadece ayaklarının üzerinde sağlam dursun, yurt dışına gittiği zaman da ülkemizi iyi tanısın. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bireyi olarak beni gururlandırıyor. Londra’da zor şartlar altında çok başarılı işler yapıyor.
*Çok uluslu bir müzisyensiniz ve milliyetçi duygularınızı hiç kaybetmediğiniz gibi daha da kuvvetli olduğunu görüyorum milliyetçi misiniz?
KG- Milliyetçiyim, sosyal demokrat bir milliyetçiyim. Atatürk inkılaplarına bağlıyım, Türk bayrağına saygılıyım.
*İçi dönük müsünüz?
KG-Ben hayal aleminde yaşayan biriyim.
SON ALBÜM ‘LOST GHOST’
*Son albümünüz Lost Ghost nasıl gidiyor?
KG- Lost Ghost Elvan Aracı’dır. Türkiye’de herkesin üstünde emeği olan, hayal gibi bir adamdı. Antisosyal, ters adamın tekiydi. İsveç’ten ilk geldiğinde bende kalırdı. Çok kavgalarımız olurdu ama bana çok şey öğretti. Ona minnettarım ve ölünce de yalnızdı. İsveç’teki evinde 15 gün ölü kalmış. Hayalet gibi adamdı. Hayaletin kaybı olur mu? Hayalet zaten kayıptır! Lost Ghost ile ironi yaptım ve ona olan manevi borcumu bu şekilde ödedim.
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
- Çok rahat biri, bu hali etrafındakilere de yansıyor
- Zehir gibi bir kafa
- Bence ‘Hiperaktif’
- Özgürlüğü her şeyden önce geliyor
- Şımarmaya zamanı olmayacak kadar çok çalışıyor
- Dünyanın belki de en çok tanıdığı Türk sanatçılardan
İkili Seçeneklerden (pembe olan kısımlar konuğun tercih ettikleri)
Koşu Yürüyüş
Sıkılmak Sabretmek
Konuşmak Susmak
Dans Etmek Oturmak
Modern Klasik
Politik Dobra
Mesafeli Samimi
Uykusuz - Uykucu Uykucu Uykusuz ortası
Heyecanlı Sakin
Dergi Kitap
Doğa - Konfor Ortası
Kedi - Köpek İkisi de
Güneş Yağmur
Çay - Kahve Sabah Çay sonra Kahve
Et - Ot Balık
Rahat Disiplinli
Unutur - Affetmez Unutmam
Tatlı - Tuzlu Artık Tuzlu
Çin Yemeği - İtalyan Yemeği Sushi
Şarap Rakı
Ciddi Esprili