Her Meslekte Aklınla Hareket Etmen Gerekiyor: Çağla Kubat
Çoğumuz onu sörfçü, hoş bir hanım olarak tanımlayabilir ama ben konuştukça matruşka gibi bir kadın gördüm. Tanıdıkça merakım arttı, merakım arttıkça daha güzel sürprizlerle karşılaştım.
Aldığı eğitimlerle, kendine çizdiği kariyer yoluyla, alakasız gibi duran ama hepsi akıl çatısı altında buluşan ve sörfle birleştiren çok özel biriyle röportajımı gerçekleştirdim: Çağla Kubat. Eşiyle beraber dünya çapında yarışlara ve eğitimlere ev sahipliği yapan Çağla Kubat ile %100 İlham Veren Sohbetlerle sizler için bir araya geldim. Keyifli okumalar!
*İtalyan Lisesi’nden birincilikle mezun olup, İTÜ Makine Mühendisliğine birincilikle girmek ve anne tarafından üç nesil İTÜ Mühendisliğinden mezun olmak eğitime ne kadar önem verdiğinizi gösteriyor. Sörfteki ülke ve uluslararası başarılarınızın, güzellik yarışması, televizyon ve el attığınız her alandaki başarılarınızın temelinde eğitime verilen önemin olduğunu düşünüyorum. Eğitimin sizin ve ailenizdeki anlamını sorarak başlamak isterim
ÇAĞLA KUBAT- Çok çalışkandım, yaptığım her işin en doğrusunu yapmaya gayret ederdim. Annem ve anneannemle beraber kariyere önem veren üçüncü kuşağın son temsilcisiyim diyebilirim. Anneannem de Erbakan ile aynı dönemde, Demirel ile sınıf arkadaşlığı yaparak İTÜ’den mezun olan ilk kadın mühendislerden. Onu annem ve sonrasında ben takip ettik. Dolayısıyla bu bizim hayatımızda çok önemli. Ne iş yapacaksan yap üniversite kariyerini güzel bir şekilde tamamlayacaksın.
*Bu kadar zor bir okul ve bölümden mezun olmakla kalmıyor Amerika’nın seçkin bir üniversitesinden burs hakkı kazanıyorsunuz ama o arada ne oluyor ise Türkiye’de kalmayı tercih ediyorsunuz. Ne oldu?
ÇK- Ben her zaman burada olmayı çok istedim çünkü Alaçatı’yı ve sörfü bırakmak istemiyordum. Amerika’da okuyacağım bölümlerin sörf yapacağım yerlerle alakası yoktu. Amerika’da ve İtalya’da üniversite sınavlarına girmiş ve kazanmıştım ama aklım hep bir yandan sörf kariyerime, yarışmalara devam edebilmekti. Sörfle birlikte ben neyi birlikte götürebilirim onu düşünmeye başladım. İstanbul ve Amerika’da bölümümle ilgili stajlarım sırasında sörfe yeterli zamanı ayıramayacağımı fark ettim. Kariyerim okuduğum bölümle devam etseydi sörf hayatımdan vaz geçmem gerekiyordu. Bu öyle bir bağlılık ki kopamıyorsunuz ve televizyonla beraber sörfü birlikte götürebileceğimi fark ettim. Güzellik yarışması vesilesi ile ‘hem ülkemi yurtdışında temsil etme şansına sahip olabilirim hem de televizyon çevresine hızlı bir giriş yapmış olurum’ diye düşündüm. Güzellik yarışmasına bu düşüncelerle girdim ve ikinci oldum.
*Sörfe ne zaman başladınız?
ÇK- 15 yaşında başladım. Şimdilerde yedi yaşından itibaren çok profesyonel bir şekilde çalışmalara başlıyoruz.
*Güzellik yarışması sizin için nasıl bir deneyim oldu?
ÇK- Etrafımda denemem gerektiğini söyleyen çok kişi oluyordu. Anneme de zamanında çok kişi söylemiş, girmediği için sonradan çok pişman olmuş. Kariyere bu kadar değer veren biri olarak annem bile beni bu konuda çok destekledi. Neşe Erberk ile tanıştırdı. Hemen hazırlamaya başladılar ama zorlandılar çünkü benim sporculuktan modelliğe geçişim çok zor oldu. Defilelere çıktığım vakit Çağla Şıkel, Deniz Akkaya gibi çok iyi mankenler vardı. Ben onların yanında çok amatör kalıyordum. Podyum mankenliğine sadece deneyimlemek için girdim.
*Sevmediniz mi?
ÇK- Kötü yaptığım için sevmedim. Hayatınız yine aynı devam ediyor sadece o işe gidip geliyorsunuz. Benim hayatımda da zaten hep böyle oldu: hangi işe gidersem gideyim o işten döndüğümde yine geldiğim yer hep sörf oldu. Oyunculukta da böyle oldu. Bir gün ara veriliyordu, o tek günde hemen sörf yapmaya geliyordum. Benim için başka bir hayata girmek zaten söz konusu olmadı.
GÜZELLİK YARIŞMASINI SEVMEDİM
*Dış görüntünün çok ön planda olduğu bu mesleklerde, eğitimine kıymet veren biri olarak boşluklar olmadı mı?
ÇK- Orada da aklınızla hareket etmeniz gerekiyor, her yerde her meslekte bu böyle. Şu anda iyi bir durumda ve farklı noktalardaki bütün modeller çok zeki kadınlar. Bunu gözlemlemiş, hatalarını değiştirmeye çalışıp, doğru yolda ilerlemiş ve doğru kişilerle çalışmışlar, o zaman zaten başarılı oluyorlar.
Ama mesela güzellik yarışmasını sevmedim, çok sıkıldım ve ‘burada ne yapıyorum?’ dedim. Bikinilerle kendimi gösterme çabası…yurt dışındakini daha çok sevdim. Orada jüri üyeleriyle sürekli toplantılar yapılıyordu. Ülkenle ilgili bilgi sahibi olmana daha çok önem veriliyordu. Yurtdışında güzellik yarışmalarına müthiş bir hazırlık var. Bizde hazırlık süreci bir ay iken yurt dışında bir sene öncesinden hazırlık yapmaya başlayan ülkeler var ve zaten yarışmada iddialı olan ülkeler bunlar. Her şeyi ile eğitime alınıyor. Bir yıl öncesinden sosyal sorumluluk projelerinde yer almaları sağlanıyor. Benden ülkemi anlatan video istediler, her şeyi kendim yaptım.
*Bu vesile ile televizyonla mı tanıştınız*
ÇK- Evet Faruk Bayhan o dönem Kanal D’nin başındaydı, sonra Fatih Altaylı ile tanıştım. Sabah haberlerini sunmaya başladım. Arkasından Cine 5’ten iş geldi. Mehmet Barlas sonrasında Mesut Yar ile bir araya geldim. Kendisi gerçekten çok iyi bir televizyoncu. Bana çok şey öğretti. Ntv ile çalışmaya başladım. Spor programı yaptık. Çok güzel gidiyordu ama yazın sörfe geldiğim için programların sürekliliği olmuyordu. Ben televizyonu sörfe ayırabileceğim vaktin esnekliği için tercih etmiştim. Programa başlıyordum, yazın ayrılıyordum. Sonra başka proje için bekliyordum ve şansıma da hep karşıma güzel programlar çıktı. Sonra dizi projesi geldi. İlk dizide kendimi oynamam gerekiyordu. Çok oyunculuk yeteneği istemeyen ve çok profesyonel oyuncu kadrosuna sahip bir teklif geldi. Eğitim almadan oyunculuk yapanları eleştirdiğim bir dönemde bu teklif geldiğinde ilk tereddütlerim oldu. Saydığım detayların da etkisiyle, alacağım eğitimlerle de destekleyebileceğim bir proje olduğundan kabul etmem için ısrar edildi. Senaryodan çok etkilendim. Dizinin adı ‘Sağır Oda’ idi. Kadro harikaydı ve kaçırmak istemedim. Sonlara doğru dizi istenileni verememiş olsa da ben oyunculuğu deneyimlemiş oldum ve çok zevk aldım.
OYUNCULUK ÖZEN İSTİYOR
*Oyunculuğu çok mu sevdiniz?
ÇK- Çok sevdim. Kendini çok geliştirmen gereken bir konu. Ben yazları yine sörfe geldim.. Belki o dönemeleri oyunculuk eğitimlerine ayırsaydım, Amerika’ya eğitimlere gelseydim daha farklı olabilirdi. Ben bir şeyi yapacaksam bu özeni göstermeyi isterim çünkü oyunculuk da zaten bunu gerektiriyor. Çok derin ve çok çalışmayı gerektiren bir iş özellikle tiyatrodan gelmiyorsanız. Ama ben bunu yapamadım, istediğim noktaya da gelemedim ama çok keyif aldım. Özellikle de Arka Sokaklar müthiş eğlenceli ve oturmuş bir diziydi. Benim de hep merak ettiğim bir mesleği canlandırmak ayrıca çok hoşuma gitti. Bu dizideki oyunculuğum iki sene sürdü. Sonunda yine sörf nedeniyle bırakmak zorunda kaldım. O dönemde uluslararası bütün yarışlara katılıyordum.
*Bütün yollar sörfe çıkıyor!
ÇK- Evet ve sörfü takip etmek beni Kore’de hayatımı kuracağım insanla tanıştırdı. Jimmy ile tanıştım. O da sörfçü, yarışıyor ama asıl organizasyonun başındaydı. Bütün dünyada ki bu yarışların organizasyonunu yapıyor.
*Mesafe zorlamadı mı? İlişkiniz nasıl devam etti?
ÇK- Onun Hawaii’d, benim de Arka Sokaklar’da oynadığım döneme denk geldi. Ben İstanbul’dayım, Jimmy ara ara geliyordu. ‘Ben İstanbul’da yaşayamam’ dedi. Sonra Alaçatı’ya geldiğimizde ‘burada yaşayabilirim’ dedi. Ve aslında Türkiye Hawaii’ye göre daha merkezi yerde çünkü Jimmy dünyanın her yerine seyahat ediyor. Bütün yelken markaları Almanya’da yapılıyor, yelken tasarımı için de burası daha merkezi kalıyor. Ben de bu yelken kulübünü yarışırken kurmuştum. İlk aklımda olan ‘Jimmy başında durur, ben arada gelirim, sürekli başında olma gerekmez’ diye düşünmüştüm ama tabi ki öyle olmadı. Dizi bitince başka da proje olmayınca buradan müthiş zevk almaya başladım. Çocuklardan, yeni sörf öğrenenlerden, gözlemlemekten, öğretmekten ve okulu geliştirmekten çok keyif aldım. Burayı daha iyi yapmaya o dönem karar verdim. 2013’te evlendik, 2014’te Selin dünyaya geldi. Şimdi öyle bir hal aldı ki ben burayı bırakamıyorum.
*Çağla Kubat Alaçatı Windsurf Okulu’nda neler var?
ÇK- Bir çok şey yapılıyor. İl birinciliklerine, milli takım seçmelerine, ulusal ve uluslararası yarışmalarına ev sahipliği yapıyoruz. Jimmy sayesinde de bir çok yarışma burada yapılıyor çünkü o Windsurf Bully’nin başkanı
ÇEŞME BELEDİYESİ ÇOK DESTEK OLDU
*Hiç teşvik, katkı ya da destek alabiliyor musunuz?
ÇK- Geçen sene yarış yaptığımızda turizm, çevre ve spor bakanlığının bize çok büyük destekleri oldu. Alanı tahsis ettiler, bu sayede alanın talan edilmesini engelledik. Bu üç bakanlığın desteği ile alınan karar çok önemli bir gelişmedir. Bu karar olmasıydı şu anda bu sörf alanları olmayacaktı. Çeşme Belediyesi’de o kadar çok arkamızda durdu ki buralar yıkılmasın diye…bizler bugüne kadar bakanlıkların ve belediyenin desteği ile ayakta kalmayı başarabildik. Bizler de çok çalıştık, çok çaba harcadık.
Bu yarışlarda İzmir il spor müdürlüğü, Çeşme Belediyesi özellikle Ekrem Bey geldiğinden beri çok destek veriyor. Dünya şampiyonasında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de İzmir’in su şehri olmasıyla ilgili çalışmaları var. Bu doğrultuda çok destek olundu.
Hakem, eğitmen yetiştirme, çocuk ve yaz kampları bizim için çok önemli. Kurumsal şirketlerin markalarıyla windsurfü bir araya getiriyoruz, Bunların dışında farklı dallarda yarışan 100’e yakın sporcumuz var. İki ayrı kategori var: olimpik ve salon kategorisi. Eşimle çok yoruluyoruz, küçük bir ekibiz. En büyük destekçim Arka Sokaklar’da yardımcı yönetmen arkadaşım ışıl Soydan buraya taşındıktan sonra yanıma geldi. Onunla buradan her şeyi yönetiyoruz.
*Çağdaş bir Türk kadını olarak bugüne kadar hep örnek oldunuz. Yanlış yapma korkunuz oluyor mu?
ÇK- Burada antrenörlüğe soyunduk. Yarışlarla beraber çocukları eğitirken o disiplini sağlayabilmek için ‘onları üzüyor muyum?’ bazen diye düşünüyorum; bundan korkuyorum. Bu konuda kitaplar okumaya başladım. Bu zamanın gençlerin dilini yakalamaya, anlamaya gayret ediyorum.
SÖRFTE TÜRK KADINLARI ÇOK BAŞARILI
*Yurtdışında çok kere yarışmış biri olarak ülkemizdeki kadınlarla ilgili neler düşünüyorsunuz?
ÇK- Windsurfte Türk kadınları o kadar çok başarılılar ki mücadeleci ve güçlüler. Yurtdışı yarışlarında Türk kadınlarımız çok başarılılar. Benim zamanımda da böyleydi. Türkiye’den üç kadın, uluslararası yarışlarda ilk beşin içinde olurlardı. Ama erkeklerden bir kişi bile giremezdi. ‘Türkiye’de biz kadınlar çok şeyle mücadele ettiğimiz için mi acaba küçük yaşlardan itibaren mücadele etmeyi öğreniyoruz?’ diye düşünüyor insan. Kız yarışmacılarda katılım belki daha az oluyor ama katılan kızlarımız gerçekten de başarılı oluyor.
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
- Her istediğini başarmış ama hepsini de sakinlikle yapmış gibi bir hali var
- Dingin
- Disiplinli: röportajımızın olduğu gün babası rahatsızlandığı halde verdiği sözü tuttu ve aklı babasında olmasına rağmen tamamen bana konsantre oldu
- Kendi dünyasını yaratmış
- Saatlerce konuşabilecek kadar hoş sohbet
- Gerçekten çok hoş
- İşine aşık
İkili Seçeneklerden (pembe olan kısımlar konuğun tercih ettikleri)
Yürüyüş Koşu
Sıkılmak - Sabretmek
Susmak Konuşmak
Dans Etmek - Oturmak Oturmak
Klasik - Modern Klasik -
Dobra-Politik : Dobra
Samimi - Mesafeli
Uykucu - Uykusuz
Sakin- Heyecanlı
Dergi- Kitap
Doğa - Konfor
Kedi Köpek
YağmurGüneş
Çay Kahve
Ot Et
Disiplinli - Rahat
Affetmez Unutur
Tatlı Tuzlu
Çin Yemeği İtalyan Yemeği
Şarap - Rakı
Esprili Ciddi