Dünyanın Ayakta Alkışladığı Tenor: Hakan Aysev
Bazı insanlarda çok çalışmanın, disiplinin getirdiği mütevazilik vardır; işini iyi yapmanın özgüveni ve neşesi vardır; kalıcı olmanın sorumluluğu ve vizyonu vardır…Ama sadece çok az insanda bu özellikler bir aradadır. Viyana Devlet Operasına giren ilk Türk sanatçımız Hakan Aysev operayı Türk halkına sevdiren ender sanatçılardan.
Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetlerimizde tüm samimiyetiyle sorularımı yanıtlayan operamızın ve gönlümüzün efendisi Hakan Aysev’i ağırlamaktan gurur duyarım.
MÜZİK DERSİNDEN KALAN BİR ÇOCUKTUM!
*Opera alt yapısı oluşurken çok küçük yaşlardan başlar diye bilinir. Sizde nasıl oldu? Evde şarkılar söylerken mi keşfedildiniz?
HAKAN AYSEV- Çok küçük yaşlarda çocuk bağırarak şarkı söyler, tütü giyer balerin olacak sanılır...bunlardan hiçbir şey olmaz
*Çok ümit verici oldu! (gülüyoruz)
HA- Eğer aile, ebeveynler bu çocuklarla ilgilenir, devamlılığını getirebilirlerse bir şeyler olunabiliyor ama benim tamamen tesadüftü. Müzik dersinden kalan bir çocuktum! Ben basketbolcuydum, çok küçük yaşlardan basket oynamaya başladım. İstanbul Bankası Yenişehir ilk takımımdı, sonrasında Şekerspor Ankara’da oynadım. Hayalim NBA starı olmaktı ama benim annem kahramanımdır. Çorum’da büyümüş ağır ceza hakimi bir dede ve ilk okulda müzik öğretmenleri tarafından Ankara konservatuvara gönderilmeye çalışılan annem...Dede ‘asla’ diyerek göndermiyorlar; bu da annemin içinde uhde olarak kalmış yüreğinde. O dönem benim müzikle hiçbir alakam yok, hiç bir iştahım yok, bir kez bile şarkı söylememişim, 15 yaşındayım ‘oğlum, ben eminim senin çok güzel bir sesin var, lütfen benim hatırım için konservatuar sınavına girer misin?’ diyor. Bu nasıl bir iddiadır, bu kadar alakasız bir adamdan...’senden çok iyi bir sanatçı olacağına eminim, inanıyorum sana’ diyor ve ben annemi üzmemek için konservatuvar sınavına girdim. 350 kişiden 9 çocuk seçildi ve onlardan biriydim. Tabi bu sınavı kazanınca kendime çok şaşırdım.
*Sınavda ne yaptınız peki? Hiç alt yapı yok...
HA- Büyük bir duayen olan Kemal Eroğlu’nun Çanakkale türküsü vardı. Hazırlanmam amacıyla annem beni ona götürdü, ‘Oğlum bas bas bağır’ dedi. Ben de gerçekten bağırdım. Bende olanı, 15 yıldır içimde tıkılı kalmış olanı öyle bir çıkarmışım ki hayret dolu gözlerle bakakalmıştı. Jüriyi hatırlıyorum, Turgay Erdener gibi çok değerli hocalar vardı....
*Bu arada basket devam ediyor mu?
HA- Baskete konservatuvara girdikten sonra iki sene daha devam ettim. Benim ikinci kahramanım olan Şan öğretmenim Mustafa Yurdakul: ‘artık karar vermen lazım, ya burası ya basket’ dedi. İdmanlar çok yoğun, çok fazla maçlara gidiyorum, tabi ki ses tellerimi korumam lazım. Ben de hiç düşünmeden konservatuarı seçtim. Müzik, sanat öyle pozitif bir virüs ki vücuduna yürekten girip tamamını fetheden bir sevda. Ben zaten ilk bir sene içinde müziğe, çok sesli müziğe ve operaya sevdalanmıştım. Hocama kararımı söyledim ve kararımdan sonra çok büyük bir atağa geçtim. İlk iki sene bana düdük tenor derlerdi.
*Neden?
HA- Çocuk düdüklerinden çıkan sese sahiptim. Şan eğitimi, aslında yirmili yaşlardan sonra algılanabilecek bir teknik yapıya sahip, dolayısıyla 15 yaş bu alan için çok küçük bir yaştı. Konservatuvar o dönem kültür bakanlığına bağlıydı, ortaokuldan girilebiliyordu. Son iki sene Hacettepe Üniversitesi’ne bağlandı. Basketi bıraktıktan sonrada inanılmaz bir ivmeyle ilerleme kaydettim.
18 YAŞINDA AVRUPA AYSEV İLE TANIŞIYOR
*Bu başarılı yükseliş ile Viyana devlet sanatçısı oldunuz!
HA- Evet, son sene konservatuvarda 18 yaşımdayken çok önemli bir şan yarışması olan Viyana Belvedere Şan yarışmasına katıldım. Bambino ‘bebek’ diyorlardı. Finale kalarak Viyana’da final konserini yaptım. Sonrasında da 17 yıl Viyana’da kaldım.
*Genelde sanatçılarda bunu çok görüyoruz. Yurt dışına açılıyorlar ama dayanamayıp dönüyorlar. Vatan hasreti mi nedir bu?
HA- Genelde Türklerde bu var, bende çok fazla var maalesef. Gittiğim ilk sene Viyana Müzik Akademesi’nde Mozart’ın Cosi Fan Tutte operasıyla bütün Avrupa’yı dolaştım. Ondan sonra Viyana Devlet Operasına giren ilk Türk oldum. Dünyanın en büyük ilk üç operasından biri olan Wiener Staatsoper operasında söyledim. Pavorotti’nin üç yıl öğrencisi oldum, Viyana’da beraber çalıştık. Domingo ile yine Viyana Operasında beraber söyledik. Salzburg Festivalinde iki tane başrol söyledim. Bunların hepsi 22’li yaşlarımda olan deneyimler ki bu konservatuvara henüz girilen yaşlar.
*Aldığınız eğitim sizi belli bir olgunluğa getiren bir sistem ama bu başarılar sizde hiç n’oldum havası yarattı mı?
HA- Çok şükür şımarmaya vaktim olmadı. O kadar çok çalıştım ki ve aslında çok da stresli dönemlerdi. Beş senelik anlaşmalar yapıyorsunuz. Ve senede 140’a yakın temsil, konser yapıyorduk. Şımaracak vaktiniz yok. Kendinize bakacaksınız, aile yapınızı oturtacaksınız, beslenmenize dikkat edeceksiniz...Her şeye o kadar çok dikkat ediyorsunuz ki beden ve karakter başka bir olgunluğa kavuşuyor zaten. Bunların dışında benim şansım ilk etapta Alman ekolü olan ülkelerde yaşamış olmam oldu. Avusturya, Almanya ve bu ülkelerde çok şımarmaya izin verilmez çünkü bir topluluğa girdiğinizde, arkadaş topluluğunda bile kimse sizin ne kazandığınız, hangi arabaya sahip olduğunuzla, ne marka giydiğinizle ilgilenmez. Asıl olan insanlığınızdır. Çok şükür ki böyle bir eğitimle hayatıma başlamış oldum. Dolayısıyla hiç şımarmadım
ASLA VASAT OLMAMALISINIZ!
*Opera bana her zaman çok ilginç gelmiştir. Sadece ses eğitimiyle bitmiyor: beden, duruş, teatral sunum çok fazla dinamikleri içinde barındıran bir durumu var gibi. Siz en çok hangisi cezbetti?
HA- İnsan üstü bir durum ve opera zaten çok etkileyici bir alandır. Görsel sanatları içinde barındıran yani tiyatro, bale, dans, senfonik müzik, dekor, kostüm düşünebildiğiniz tüm görsel sanatların içinde olduğu bir ortam. Şöyle bir gerçek var, asla vasat olmamalısınız! Bu sanat içinde zevk almak istiyorsanız hep çok iyi olmak zorundasınız. Yetiştirdiğim çocuklara da , ebeveynlere de bunu söylüyorum: gerçekten iddialı olmalı ve iyi olmak zorundasınız. O zaman bu sanatın zevkine varırsınız, o zaman bu sanat anlam kazanır. Bu tabii ki anlamsız hırs anlamına gelmiyor. Sen kendinde olan yeteneğin en iyisini sunmak zorundasın. Dünya çapında bir yeteneksindir, dünya çapında olursun ya da yeteneğin belli kalıplar içindedir, olduğun yerin, beldenin en iyisi olabilirsin ama sen en iyisini yapmak zorundasın. Bütün görsel sanatların içinde oluyor olmam ve sahnede 3,5 saat süren insan üstü bir emeği, enerjiyi tek başıma göğüslüyor olmam beni çok etkiledi. O sahnede bir tanrı var, bir de siz varsınız. O gün eşinizle m kavga ettiniz, beslenemediniz mi, trafikte kavga mı ettiniz kimseyi ilgilendirmez. Siz tek başınıza bu işi yapmak zorundasınız. Bu beni çok etkilemiştir.
*Sanatçılarda ego yüksek olabiliyor, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
HA- Egoizm önemli ama bende sadece parfüm markası olarak kaldı! O konuda hiç başarılı olamadım belki de dünyada daha büyük bir kariyer yapmamamın nedeni budur.
*Ülkeye dönüş kararı nasıl oldu?
HA- Bir gün Frankfurt Operasında Rigoletto provalarındayım. Her şey çok iyi. Dünyanın en iyi orkestraları, şefleri, solistleri, tiyatro binaları her şey harika gidiyor. Çok iyi kazanıyorum, çok iyi yaşıyorum ama işte o egoizminde olmadığı oryantal ruhlu bir yapı içimde olduğu için bende hep şu vardı: tamam mesleğimi yapıyorum ama arkadaşlarla bi şuraya gitsek de eğlensek, yesek, içsek...aşk mesela benim için çok önemli. Mesleğim aşkımın önüne geçemez mesela. Avrupa’da böyle bir durum yok, onlar için işinin önüne hiç bir şey geçemez. Hayatımı daha keyifli yaşama arzum benim ülkeme dönmemi sağladı. Bu arada çok çalışırım ama çalışmam bittiğinde de hayatın keyifli yanını yakalamaktan mutlu olurum. Ülkeme dönmekten de çok mutluyum.
*Döneli ne kadar oldu ve o dönem opera algısı nasıldı?
HA- 20 yıl kadar oldu. O dönemlerde operaya ütopik bakılıyordu. Sanat kurumları sadece dört duvar arasında sanat yapmaya çalışıyordu, maalesef biraz memuriyet zihniyetiyle yapılıyordu. Televizyonda klasik müzik sanatçısını görmeniz adeta imkansız ancak gecenin ikisinde Aspendos Opera Festivalini seyredeceksiniz ki neden gecenin ikisinde verdiklerini hiç anlamamışımdır
‘AMACIM OPERAYI TANITMAKTI’
*Toplum ve kültür olarak çok sesli müzik alt yapımız yok mu? Neden uzağız, yapılan bir hata mı var?
HA Aslında çok sesli alt yapımız var. Sizin, herkesi çok mutlu edecek çok değerli bir malınız var ama siz onu evde saklıyorsunuz. Operanın sunumu, pazarlaması yapılmıyor. Dolayısıyla bu benim için bir misyon oldu. Avrupa’da çok iyi bir kariyer yapıyorum ama ruhsal olarak mutsuzum. Ülkeme döneceğim ve ülkemde tanınmayan, antipatik bulunan bu sanatı sevdirmek değil ama tanıştırmak arzusuyla geldim. Ulaşabileceğim bir kitle buldum: kadınlar.
*Tam da buraya gelmek istiyordum. Hiç bir opera sanatçısının yapmadığı, girmediği bir alana girerek belki de popüler kültürü içine alarak sanatınızı herkese duyurabildiniz. O zaman bilinçli bir strateji miydi bu?
HA - Tabi ki...birçok kişi bunu pazarlama dehası olarak görüyorlar.
*Ne yaptınız?
HA- Eşini işe, çocuğunu okula gönderen, evinin işini yaparken televizyonu açan kadınlar ne seyrediyorlar? Magazin, kadın programları vs. Ben beş seneye yakın tüm bu programlara çıkarak bir şekilde halkın algısına girdim. Eleştirenler oldu tabi, ama ben bunun kararını bir gecede vermedim. Tüm dünyada bu şekilde olmuştur. Pavorotti’nin Türkiye’deki ilk konseri ne zamandı, nerede oldu kimse bilmez ama yazın Google’a Çırağan otelinde oturduğu klozeti kırdığı yazar. Magazin dünyanın her yerinde olan bir gerçektir ve amacım insanlara duyurmaktı, bunu da gerçekleştirdiğimi düşünüyorum. O tanıştırma döneminde çok eleştirenler oldu: aman bu kadar değerli bir sanatın bu kadar göz önünde olması doğru mu? diye...Sen bu kadar değerli sanatı kimseye sevdiremiyorsan, kimseye tanıtamıyorsan ve sen sevilmiyorsan-çünkü sahnede opera söylerken yüzün ifadesi ciddileşiyor ve bu da izleyenlere antipatik gelebiliyor- bizim de komik olabileceğimizi, bizim de normal hayatlarımızın olabileceğini göstermek istedim. Jet ski yaparken arya söyledim, yanında Neşet Ertaş söyledim...Bunların hepsi stratejik ayarlanmış detaylardı. Türkiye’nin en kült filmi Kolpaçino’da Hakan Aysev rolünü oynadım.
*Oldukça renkli de bir karakteriniz var, deneyimlemekten kaçmıyorsunuz..peki sizce başarı nedir?
HA- Evet kesinlikle...benim için başarı para pul değildir. Sanatımı ne yapacağım? ‘17 yıl boyunca dünyanın dört bir yanında şarkı söyledin, mutsuzsun, kendi ülkende yaşamak istiyorsun, bu saatten sonra fabrika açamazsın, galeri dükkanı açamazsın...sen şarkı söyleyen bir adamsın, bunu insanlara tanıtacaksın.!’ İnsanların sanatımı sevmesi, bilmesi benim için başarıdır.
*İzmir’liler olarak sizi sık sık görmek istiyoruz. Bugünün dışında İzmir’de başka programınız var mı?
HA- Bugün burada Levent Gündüz ile yıllardır süren projemiz ‘Her Telden Tenor’ olarak sahne alıyoruz. 14 Haziran’da da ‘Üç Tenor’ Konseri için Adnan Saygun Kültür Merkezi’ne geleceğim. İzmir benim için çok çok özel ve sevdiğim bir şehir. Ben yarı İzmirli yarı Ankaralı sayılırım. ‘Üç Tenor’ konsepti benim için çok önemli çünkü dünyada da Luciano Pavorotti, Placido Domingo ve Jose Carreras’ın başlattığı bu akımı Türkiye’de ilk ben yapmıştım. Şili'li tenor Rodrigo Orrego, Bulgar tenor Borjidar Nikolov ile ben olmak üzere ilk Antalya’da konserimizi gerçekleştirdik. Sonra değişen tenor arkadaşlarımla beraber Efe Kışlalı, Hüseyin Likos, Murat Karahan bu konsepti Türkiye’nin bir çok kültür sanat merkezinde yapma fırsatı oldu. Bu sefer de Levent Gündüz, Efe Kışlalı ve ben Adnan Saygun Kültür Sanat Merkezi’nde yapacağız, bunun da heyecanı benim için büyük
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
- Sanatında uluslararası boyutta o kadar çok deneyime sahip ki kelimeler hafif kaldı
- Sık sık kahkahaların olduğu bir sohbetti
- Kendiyle, dünyayla, hayatla barışık bir insan
- Sanatın ukalalaştıramadıklarından!
- Sohbet sonrası konser harikaydı, artık hiçbir konserini kaçırmam, NET!
İkili Seçeneklerden (pembe olan kısımlar konuğun tercih ettikleri)
Yürüyüş Koşu
Sıkılmak Sabretmek
Konuşmak Susmak
OturmakDans Etmek
Klasik Modern -
Dobra Politik
Samimi Mesafeli
Uykucu Uykusuz
Sakin Heyecanlı
Kitap Dergi
Doğa Konfor
Kedi Köpek
Yağmur Güneş
Çay Kahve
Et Ot
Rahat Disiplinli
Unutur Affetmez
Tatlı Tuzlu
İtalyan Yemeği Çin Yemeği
Şarap Rakı
Ciddi Esprili