Ayhan Sicimoğlu Cumhuriyeti
Yaptığım en keyifli, en uzun ve bitmesini istemediğim sohbetlerden oldu.
Televizyoncu, müzisyen, denizci, gurme ve hayatında en önem verdiği ‘merak’ı ile yaşam gustosu olan bir Ayhan Sicimoğlu. Hayat deneyimi ve algısı ile kendisine değil bir sayfa, kitaplar çıksa yetmez. Dolu dolu geçen röportajımızı Çeşme’nin güzel havasında gerçekleştirdik. Kışın kapımıza dayandığı bu soğuk günlerde görsellerle, sohbetimizle umarım içinizi ısıtırız.
Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler’de bu hafta yaşamı, entelektüelliği, içi dolu tarzı ile çok renkli bir isim olan Ayhan Sicimoğlu’nu ağırladık. Sizlere ilham olması dileğiyle…
ANNEMLE BABAMIN TAM KARIŞIMIYIM
*Çok sevilen bir sanatçısınız. Sevilme endişeniz var mı?
AYHAN SİCİMOĞLU- Hayır, hiçbir zaman olmadı…Bunun içinde bir gayret göstermedim.
*Çocukken de bu kadar renkli bir karakter miydiniz?
AS- Evet hep böyleydim. Bunun için iyi bir anne, baba lazım. Çok şükür ki benim hem annem hem babam ayrı alanlarda müthiş insanlardı. Birbirlerine hiç benzemezlerdi. Annem ne kadar esprili, müthiş kıvrak zekalı kadınsa, babam da son derece kurallı bir insandı. ‘Ayhan Bey zatıaliniz’ diye konuşurdu benimle. Ben ikisinin tam karışımıyım ama annem kadar esprili değilim. Annem beni biraz ticarete yönlendirmeye çalıştı ama babam buna hiç takmadı. Baban her zaman: ‘benim çocuklarım en az iki enstrüman çalacak ve iki dil bilecek’ diyen bir adamdı. Kendisi inşaat mühendisi. 1917 doğumlu, Atatürk jenerasyonundan. Atatürk’ün cenazesine gidiyor, üzüntüden bayılıyor! Çok uzun boylu, renkli gözlü, çok yakışıklı biriydi.
*Ticaretle alakalı olmadınız değil mi?
AS- Babam vefat ettikten sonra mecburen çalıştım. Bazı işler bana kaldı ama sonra bıraktım.
*Sevmediniz yani ticareti?
AS-Not my style! J
*Kendinizi şanslı görüyor musunuz?
AS- Şanslı bir kulum! İlk şansım müthiş bir anne-babada doğmuş olmam ve onlardan terbiye almış olmam. O terbiye ile anne babalar sizin kapınızı açarlar belki ama her çocuk da bu terbiyeyi alamaz. Günümüz çocuklarının bu terbiyeyi alma kapıları kapalı.
AİLEMİN YETİŞTİRDİĞİ GENÇLERLE HİÇ TANIŞTIRILMADIK
*Yoksa çocukları eğiten ebeveynler, özgüven ve özgürlük adı altında şımartıyorlar mı?
AS- Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim bakanı olsam benim için ilk eğitim çocuğa değil anneye, babaya olur. Biri evlendiği zaman, diğeri kadın hamile olduğu an anneyi ve babayı sıkı bir eğitime tabi tutarım. Anne-baba cahilse, çocuk ne yapabilir ki?
*Sizin aileniz bu konuda ne kadar bilinçlilermiş!
AS- Babam Türk Eğitim Derneği’nden faal biriydi eğitime çok önem verirdi. Her sene yetiştirme yurdundan yirmi üniversite öğrencisini yetiştirirdi. Üniversite mezunu olduktan sonra da annem devralır, onları evlendirirlerdi. Bize hiç söylemezlerdi… Biz hiçbir zaman annem ve babamın eğittiği, yetiştirdiği gençlerle, çocuklarla tanışmadık. Özellikle tanıştırmadılar. Olur da ileride onlar iyi bir iş insanı, siyasetçi olurlarsa bizim onların karşısına çıkıp da ‘bakın, sizi benim annem babam yetiştirdi’ dememizi istemediler.
*Ayhan Bey siz aslında bir dünya vatandaşısınız ama gittiğiniz her yerde de ülkemizi, milletimizi sanki bir Türk bayrağı taşıyormuşçasına çok güzel temsil ediyorsunuz. Vatansever birisiniz öyle değil mi?
AS- Tabii, bu babamdan geliyor. Biz arabanın arka koltuğunda marş söylerdik.
MERAK YOKSA ARAŞTIRMA DA OLMAZ
*Siz esasen gezgin misiniz, gurme misiniz?
AS- Gurme değilim çünkü gurme maalesef ucuza satılan bir laf oldu. Gurmelik bu kadar ucuz değil! Ben meraklıyım. Benim hayatımdaki anahtar kelime ‘meraktır.’ Türk milletinin en büyük eksikliği merakının olmamasıdır. Merak olmayınca araştırma olmaz. Meraklı olanı da ortalığı karıştırıyor diye sevmezler!
*Merakınızı neyle besliyorsunuz?
AS- Merakın getirdiği kuyruklar var. Önce merak olacak ki araştırasın. Bizim toplum yapı olarak merak olsa bile içine gömüyor. Mesela çocuk yetişirken merakı ailesi tarafından baskılanır, azarlanır… Ben babama bir şey sorduğumda saatlerce bana anlatırdı. O kadar çok anlatırdık ki sormaya korkardık, sıkılırdık.
*Peki siz nasıl bir babasınız?
AS- Bir canlıya hayatı anne veriyor. Erkek olarak sadece vesilesiniz. Bebek gelişirken her gün bir şey oluyor. Sürekli gelişimini görüyorsun ve bu mucizevi bir şey. Eve geliyordum, yorgunum. Kızıma bir sarılıyordum, bütün yorgunluğumu alıyordu. Sonra okudum meğer bebekler, çocuklar insanlara enerji verirlermiş. Bizler aslında bencil varlıklarız. Bebeğin o kokusunu aldığımızda kendimizi bu şekilde besliyormuşuz.
*Denizcilik nereden geliyor?
AS- 8 yaşında Fenerbahçe’de dayımın köşkü vardı. Hala durur o köşk. Bizim her yazımız orada geçerdi. Önü denizdi. Orada küçük bir yelkenlisi olan Balıkçı Hasan vardı. Onunla karşıya Moda’ya geçerdik. Moda koyundan çıkmak yasaktı. Biz o Moda koyuna gide, gele daha 10 yaşındayken yelken öğrendik. Yıllar sonra harap vaziyette bir tekneyi, eski bir arabamla değiş tokuş yaparak aldım.
*Geniş bir çevreniz var. Rum patriği ile tanışıklığınız nasıl oldu?
AS- Büyükada’da çekim yapıyorduk. Büyük Ada’nın en tepesinde yetimhane vardır. Sadece ahşaptan yapılmış, 10.000 metrekareden fazla, dünyadaki bu büyüklükteki tek konstrüksiyon. Bu binayı görünce çok dikkatimi çekti. O gece adada kaldım. Otelde bütün gece bu bina ile ilgili araştırma yaptım. Ben çekim öncesi mutlaka araştırmalarımı yapar, bilgi sahibi olup çekimi o şekilde gerçekleştiririm. Burada yüzlerce yetim yetişiyor. Savaş zamanında yetim kalan çocukları yetiştirmek üzere Rum, zengin bir kadın bu binayı satın alıyor ve hakkını kiliseye bağışlıyor. Burada yetişen yetimler büyüdüklerinde Türkiye’de kalmıyorlar. Hepsi başka ülkelere gidiyor. Sadece 6 tane talebesi kalıyor. Bu binanın kapısına kilit vuruluyor. Ben de televizyon programı yaparken diyorum ki : ‘ben Ayhan Sicimoğlu tarafsız dünya vatandaşı olarak bu binanın hakkı kilisenindir!’ diyorum. Döneminde bu binayı alıp, kiliseye bağışlayan Rum kadının imzalı evrakları mevcut. Programdan bir hafta sonra kilise davayı kazanıyor. Patrik telefon açtı. Benim programı izlemişler. Telefon edip, teşekkür etti. Ne kadar güzel bir program yaptığımı, kendilerinin bile bilmediği bilgileri anlattığımı söyledi…Programdan bir hafta sonra da zaten davayı kazanıyorlar.
APTAL DEĞİLİM!
*Sizin için zor insan diyenler var...zor musunuz?
AS- Aptal değilim...
*Çok yer gezdiniz…Tavsiye edebileceğiniz ülke neresi olur?
AS- İtalya ama en enteresan ülke Hindistan. Çok değişik bir ülke. En tuhaf, başka bir gezegene ait ülke ise Japonya.
*Televizyonculuğa nasıl başladınız?
AS- Amerika’dan gelince arkadaşlarım bana: ‘perküsyon öğretir misin?’ dediler...En az 10 kişi gerekli. Uğur Yücel’in o dönem kulübü var, ‘gündüzleri orada çalın’ dedi. İki sınıf oluştu. Çalışıp, belli bir noktaya gelince ‘ben sizi Küba’ya götüreceğim’ dedim. O sırada beni Cüneyt Özdemir arıyor: ‘abi, Küba’ya gidiyormuşsun, bizi de götür!’ dedi. ‘O zaman siz kameralarla gelin, çekin’ dedim. Sabah ders, öğlen plaj, akşamları parti. 5N1K için müthiş bir montaj yaptılar. CNN’e götürdüler, sponsor bulmuş. Her hafta yapmamı istediler. ‘Renkler’ adlı program ilk öyle çıktı. Televizyoncu olmamın nedeni budur.
*Şahsına şarkılar yazılmış biri olmak nasıl bir duygu? MFÖ ‘Sen neymişsin be abi?’ şarkısını size mi yazdı?
AS- Bizler öyle biliyoruz ama Mazhar arada bir bazen fikir değiştiriyor.. Şarkıyı ve sözleri yazan babasıdır o ne derse o olur..
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
- O kadar çok okumuş, o kadar çok şey yaşamış ki bir soruyorsun bin ayrı yerden cevabı donatıyor.
- Sohbetin %90’ı yazılmadı çünkü çoğu ‘off the record’ (kayıt dışı). Kahkahalardan konuşamamışız.
- Çok rahat, modern ve tarz…New York rahatlığında, özgün bir stili var.
- Modern ama temelleri geleneksel
- Korkusuz, hayata karşı heyecanlı ve tavrı gayet dingin
- İyi ki tanıdım, çok sevdim!
İkili Seçeneklerden (pembe olan kısımlar konuğun tercih ettikleri)
Koşu Yürüyüş
Sabretmek Sıkılmak
Susmak Konuşmak
Dans Etmek Oturmak
Klasik - Modern Klasik köklü modern
Dobra - Politik Politizimle dobrayım
Samimi Mesafeli
Uykucu - Uykusuz istediğim uykucu, olduğum uykusuz
Sakin Heyecanlı
Dergi Kitap
Doğa - Konfor Konforlu Doğa
Kedi Köpek
Yağmur Güneş
Çay - Kahve Yurtdışında kahve, yurtiçinde çay
Et Ot
Disiplinli - Rahat Disiplinli Rahat
Unutur - Affetmez Affetmem ama intikam almam
Tatlı Tuzlu
Çin Yemeği - İtalyan Yemeği İtalyan yemeği yoktur ki, fakir yemeğidir...Çin yemeği
Şarap - Rakı Şarap: Rakıya tövbeliyim Özkan Uğur’un cenaze sonrası yemeğe gidildi. İçlerinde Özkan’ı en eski tanıyanlardanım. Anlatıyoruz, içiyoruz, ‘kauçuk’ onun lafıdır mesela ‘uyar oğlu’ ‘bağlar başı’ hep onun lafıdır. Ondan aldım...İçtik…Ayağa bir kalktım ve sonrasını hatırlamıyorum. Cem -Yılmaz- adamlarına söylüyor, beni eve kadar götürüyorlar. Özkan’a olan saygımdan bundan sonra rakı içmeyeceğim.
Esprili Ciddi